28 Mayıs 2012 Pazartesi

Enginar

Ne olurdu tam çıkarken telefon çalmasaydı, geç kalıyorum işte.

İçki dükkânına koşarak gittim, bu kırmızı şarabı sevecek. Tirbuşonu var mı acaba? Lütfen olsun, bu gece en küçük aksiliğe tahammülüm yok. Çingeneyle pazarlık yapıp çiçek de aldım, üç demet papatya... Zorlukla taşıyorum. Papatyaları sevse bari. Beni sevse...

Çiçeklerin bir kısmını evdeki tek vazoya, geri kalanları su doldurduğumuz tencereye birlikte yerleştirdik. Öyle tatlı gülümsüyor ki ürperip titresem mi yoksa erisem mi karar veremiyor, ardı ardına iki durumu da yaşıyorum. Yemeğe başlarken gömleğimi beğendiğini söyledi, ince bir gülümseyişle yetindim. Öğleden beri ayna karşısında kaç kıyafet denediğimi bilse...

Tirbuşon var, derin nefes... Enginar yapmış, ben enginar sever miydim? Evet, sen de alacaksan biraz daha alabilirim. Saçına, kulağının üstüne bir papatya alıp taktı, ne de güzel gülümsüyor. Midem neden altüst oldu, ne yedim ki ben? Tüylerim diken diken, kalbim en yüksek devrinde... Gözlerine bakma oğlum, kaçır gözlerini. Kapılıyorsun, âşık oluyorsun, kendini kurtarmayı öğrenmedin hala. Bir yavru kedi güzelliğiyle bakıyor, çatal elimden düştü düşecek, zor tutuyorum.

Şarabımız bitti, masayı topladık, iki kişilik kanepede ayaklarımızı uzatmış yan yana televizyon izliyoruz. Aslında ben yan gözle onu izliyorum. Bir ara kendimi Kırkpınar güreşlerinden bahsederken yakaladım. Ne saçmalıyorum ben böyle, bu gece aklım başımda kalsa olmaz mıydı? Onca hikâyemden hiçbirini niçin şu an hatırlayamıyorum?

Yine de bana bakıp gülümsedi, kanım dondu, buz gibi suların içine düştüm, düşmemle yüzümü bir ateş bastı, titredim, yüzüm seyyar kalorifer, midem yine altüst. Bir gülüşte geldiğim hale bak, ya sonrası? Tövbe etmemiş miydim? Kimin umurunda ki?

Siyah beyaz bir film izlerken önce koluma yaslandı, sonra omzumda uyumaya başladı. Ben zaten filmi hiç anlamamıştım, en azından şimdi ona doya doya bakıyorum. Bir bebek masumluğunda uyuyor, soluğunu boynumda hissediyorum. Ayak bilekleri o kadar güzel ki. Kafanı çevirsene oğlum, uyurken bütün kızlar güzel olur. Bir az önce eve dönsem, ama yapamam işte.

Kendimi tutamayıp yanağından öptüm, kirpiklerini araladı, bana yine kedi yavrusu gözlerle baktı. Beni öperse hayat boyu mızırdanmadan enginar yiyeceğime dair yeminler ederken o koluma iyice sarıldı, başını omzuma yaslayıp uyumaya devam etti.

Gecenin bir yarısı kanepede uyandığımda onu bana bakıyor buldum. Salak salak gülümsedim, eliyle alnıma düşen saçları düzeltti, doğrulduk, ben yarıya kadar açabildiğim gözlerimle ona bakarken benim gibi bir dosta çok ihtiyaç duyduğunu, onu yıpratan aşklardan zamanla nasıl bıktığını anlatmaya başladı. Keşke çiçek dolu vazoyu kafama fırlatsaydı. Boğazım düğümlendi, sustum. Televizyon kanalının yayını sona ermişti, o da sustu.

Kahve yapmayı önerdiğinde geç olduğuna, gitmem gerektiğine, önümüzdeki haftalarda işim yoğun olacağından görüşmeye pek zaman bulamayacağımıza dair birşeyler geveledim. Papatya hala saçındaydı, çıkarıp benim kulağımın üstüne taktı, kedi yavrusu gibi baktı bana, peki dedi.

Montumu giyerken yüzüne hiç bakmadım. Ayakkabılarımı bağlamadan doğruldum, kapıyı kapatıp çıktım. Papatyayı yoldaki ilk çöp kutusuna attım.

1 Ocak 2012 Pazar

Burçlar

Jude Law'la Edip Akbayram'ın aynı gün doğduğunu öğrenmemdir burçlara olan inancımı yıkan.

12 Mart 2010 Cuma

Türk Telekom e-Fatura Mesajı

Bisiklet ve motosiklet kullanırken aklınız ve kaskınız daima başınızda olsun.

Bu mesaj sizce nerede yazıyor olabilir?

a. Motor Sporları Federasyonu kitapçığı
b. Türkiye Pizza Dağıtıcıları Meslek Odası girişi
c. Türk Telekom ev telefonu faturası

Yanıt (c). Son elektronik faturamdan alınma, TT hatırlatmış sağolsun. Benzer duyarlılık kampanyalarının devamını beliyoruz. Haddim olamyarak bir iki mesajla yol göstermeye çalışayım...

- Kartonpiyercilere gereken ehemmiyeti veriniz
- Rakı şişede durduğu gibi durmaz
- Bugün yediğiniz hurmalar yarın bir tarafınızı tırmalar
- Moda insanın kendine yakışanı giymesidir
- Rekor insanın kendine yakışanı kırmasıdır
- Yengenizin bıyıkları olsaydı bugün ona amca diyecektiniz (epilasyona gereken ehemmiyeti veriniz)

29 Aralık 2009 Salı

Sahte Piyango Bileti

Eğer sahte milli piyango bileti basacak olsam delikanlı bir tavırla biletin sahte olduğunu da belirtirdim bir şekilde.
Milli Vanilli Piyango İdaresi yazabilirdim mesela.

Herkese, her keseye ruh sağlığı iyi yıllar dilerim.

9 Kasım 2009 Pazartesi

Şoför Nebahat


Eminönü - Nişantaşı hattında çalışır.

Kullandığı dolmuşun arka camında "şoförüm dedim, vermedim" yazar.

2 Kasım 2009 Pazartesi

Londra Havaalanları

Son 6 ayda Londra'daki 4 havaalanını da en az bir kere kullanmış biri olan leyleği havada görmüş yazarınızdan ulaşım ipuçları:

Heathrow: THY uçuyor. En büyük, en kaotik, pek de sevimsiz Londra havalimanı. Sevimsiz kısmı yalnız benim görüşüm değil, geçenlerde frequent flyer'lar tarafından en hoşlanılmayan alan da seçildi. Uçağınız iniş sırası gelene kadar Greenwich Londra arası tur atıyor, inince körük sırası bekliyorsunuz, pasaport kontrolüne gitmek ayrı mesele. Mümkünse gitmeyin diyeceğim ama merkeze en yakın havaalanı. Direkt metro ulaşımı var. Aceleniz yoksa Piccadilly hattı yaklaşık 1 saatte şehir merkezine ulaştırıyor. Sarsıcı ama ucuz yolculuk. Tek yön underground bileti 4 sterlin, oyster'ınız (anglikan akbil) varsa 2.20'ye düşüyor.
Burjuvazi alternatifi Heathrow Express. 15dk'da Paddington istasyonuna varabiliyorsunuz, ücret 16.5 sterlin. 80dk süren otobüs alternatifini metrodan pahalı ve bitmez olduğundan düşünmüyoruz bile.

Gatwick: easyjet Sabiha Gökçen - Gatwick arası uçuyor. Sevimsiz bir yer ama ulaşımı kolay, bu yüzden seviyoruz. Tren en idael alternatif, ama buradaki tüyo her taraftaki reklamlara kanıp Gatwick Express'e atlamamak. 30dk'lık yolculuğa 16.90 sterlin yerine Southern ile 35dk yol gidin, size 10.90 streline malolsun (tüm biletleri havaalanındaki istasyondan aldığınızı varsayıyoruz, online kampanyalarda daha iyisi vardır). Her durumda varış yeri merkezde Victoria tren istasyonu. Otobüs alternatifi güzel değil. easybus ve national express var ama erken almazsanız 8 pound ve ~80dk.

Luton: easyjet'ten devam edelim. Aslında Londra'nın değil Luton kentinin havaalanı burası, ama Londra'ya uzak değil ve easyjet S.Gökçen'den uçuyor. Uçağa elinizde valiziniz binebileceğiniz şirinlikte bir yer ama ulaşım Gatwick'ten daha uzun sürüyor. Çünkü tren istasyonundan havaalanına bir shuttle bus'a binmek de gerekiyor. +10dk demek bu da. East Midlands ve First Capital Connect trenleri var. 11.90 pound'a 30dk'da St. Pancras istasyonundasınız (evet, havaalanı çok olduğu gibi tren istasyonu da gani bu kentte). Otobüs için Greenline/easybus ortak ve National Express alternatifleri 8 pound civarı ve 80-85dk. Tren iyidir yani (bir tek easybus biletini çook erken alırsanız 3-4 pound'a falan denk düşüyor, ama bunlar ekstrem örnekler).


Stansted: İstanbul'dan THY ve Pegasus (ilki Atatürk, ikincisi S.Gökçen) uçuyor buraya. Bu kez önerim otobüs, çünkü Stansted Express -tren- tek yön tam 18 sterlin! Üstelik Liverpool Street'e (evet, yine başka bir istasyon) ort. 45dk'da gidiyor. Aynı istasyona giden/önünden kalkan Terravision otobüsleri ise yarı fiyatına (bravo, 9 sterlin) 60dk'da ulaştırıyor bizleri. Victoria İstasyonu'ndan kalkan/varan easybus veya National Express'i ise tercih etmiyoruz. Fiyat benzer ama yol 85dk'ya çıkıyor, olmaz olsun.


Bir de London City airport var, iş uçuşları için genellikle. Türkiye'den tarifeli sefer yok. Onu da görmeyelim, eksik kalsın zaten.

3 Ekim 2009 Cumartesi

Külkedisi

… Peri sayesinde en büyük dileğim gerçek olmuş, Prens’in eş seçeceği büyük baloya gidebilmiştim. Üstelik kıyafetlerim, özellikle de ayakkabılarım çok güzeldi. Aklını başından alacaktım Prens’in, önce Prenses, sonra Kraliçe olacaktım, çatlasındı o kurbağa kılıklı üvey kızkardeşlerim.

Balo salonundan içeri girdiğimde danslar başlamıştı. Gözlerim Prens’i aradı hemen, kolayca da buldu. En yakınındaki kızla birkaç dakika dans edip bir sonrakine geçiyordu. Sabırla sıranın bana gelmesini bekledim, mutluluk Külkedisi parmaklarımın ucundaydı.

Derken Prens elimi tuttu, hayatımın dansı başladı. Ayaklarım yerden kesilmişti, her şey harika gidiyordu, ta ki dallama Prens tuttuğu elimi aniden bırakıp bir sonraki kıza geçene dek.

Başımdan aşağı tencereler dolusu kaynar su döküldü, ardından buz gibi havuzlara, sonra cehennemi alevlere düştüm. Yere yığılmak üzereyken son bir güçle kendime geldim, hayatımın fırsatıydı bu, kolay pes etmeyecektim.

Hışımla çıktım balo salonundan; merdivenlerde de cam ayakkabımın tekini bırakmayı ihmal etmedim. Bir süre çalıların ardına saklanıp bekledim, umudum arkamdan fırlayan Prens’in ayakkabıyı bulmasıydı. Gelmedi ki salak! Oysa yerden alıp kalbine götürse, içine yapıştırdığım etiketten beni bulsa, yanımda o ayakkabıdan şampanya içip bana ilan-ı aşk etseydi (evet, alaturka bir yanım var).

Saat geceyarısı olmak üzereydi, zamanım doluyordu, bir şeyler yapmalıydım… derken kilise çanları 12’yi vurdu. Şoförüm bir fare, arabamsa iri bir balkabağıydı artık. İş başa düşmüştü. Balkabağını koltuğumun altına aldım, sessizce saray mutfağına daldım.

Balo biterken salona tekrar girip ikram ettiğim kabak tatlısını yiyen Prens’in gözleri yerinden fırlayacaktı adeta. Bayılmıştı tadına, yarım tepsiyi tek başına yedi, şerbetli eliyle tuttuğu elimi zarifçe öperken gözleri gözlerime aşkla bakıyordu. Rahmetli annem “erkeğin kalbine giden yol midesinden geçer” derdi, ah canım anneciğim!

Evlendik, çok mutluyuz. Yakında kraliçe oluyorum. İlk işim şekerpare, sütlü nuriye vb. yapmayı bilen tüm genç kızları boğdurmak olacak. Hayat güzel.

25 Eylül 2009 Cuma

Dev Prenses ve Yedi Normaller

Sevgili günlük,

Hayatımda karşılaştığım en tuhaf olay bugün başıma geldi. Kira eşek kadar olduğu için 6 arkadaşımla paylaşmak zorunda kaldığım öğrenci evimize dev bir kadın geldi.

Söylediğine göre prensesmiş ve adı Pamuk'muş. Kötü kalpli üvey annesi yüzünden evden kaçmak zorunda kalmış falan. Bana yazıyor gibi geldi açıkçası; bence yarım akıllı bir sırık. Hırvat kökenli olduğundan şüpheleniyorum, boyu anormal. Oysa kendisinin görünümü normalmiş gibi bize cüce diyor. Salak! Elazığlıyız biz, boy ortalamamız da 1.65m ki bizim topraklarda normaldir bu. kendisine baksın deve.

Bizim öğrenci evindeki son kullanma tarihi geçmiş yoğurdu yediğinden beri horluyor yan odada. Kimbilir ne zaman uyanacak, uyutmuyor da beni, of ya. Uyumadan "sinirli" dedi bir de bana. Kendisi yüzünden sinire kestim, hayret bir şey!

Neyse, calculus çalışmam lazım, hoşçakal günlük.

22 Temmuz 2009 Çarşamba

Eternal Moonwalk

MJ tribute sitelerinin gördüğüm en güzellerinden, herkes ev yapımı moonwalk'lar ile karşımızda.
Kilitlenip dakikalarca izledim ben.


http://www.eternalmoonwalk.com/

21 Mayıs 2009 Perşembe

UEFA Kupası Kedisi

20 Mayıs 2009 gecesi son UEFA Kupası finali Fenerbahçe Şükrü Saraçoğlu Stadı'nda oynandı. Ukrayna'dan Shaktar (madenci demekmiş Ukrayna dilinde) Donetsk Alman Werder Bremen'i 2-1 yenerek kupayı aldı.

Asıl güzellikse Fenerbahçe Stadı'na sızan kediydi. Koşturarak gidişe bakın!
Fotograflar
guardian web sitesinden.